Hiç bitmeyecek gibi başlayan bir ilişkinin, birkaç ilgisizlik anında sende büyük bir panik uyandırdığını fark ettin mi?
“Ya giderse, ya beni artık istemezse…” düşüncesi kalbine saplanan gizli bir endişe gibidir.
İşte bu halin adı kaygılı bağlanmadır.
Sevgiye en çok ihtiyaç duyan, en çok vermek isteyen kadınların aslında içinde taşıdığı en derin korkudur bu: terk edilmek ve sevilmemek.
Kaygılı bağlanma, karakterin değil; bilinçaltındaki yaraların ilişkilere yansımasıdır.
İlişki Koçluğu Bireysel Seansı bu süreçte dönüşüm için destekleyici olabilir.
Kaygılı bağlanan bir kadın, ilişkisinde aslında hep aynı şeyleri yaşar:
Ve en acısı, tüm bunları yaşarken aslında içten içe şu inanç çalışıyordur:
👉 “Ben olduğum gibi değerli değilim, sevilmek için çabalamalıyım.”
Kaygılı bağlanmayı yaşayan bir kadının zihni ve kalbi sürekli tetiktedir.
Kendi kendine şu cümleleri kurmaya başlar:
Ve bu düşünceler beraberinde şu davranışları getirir:
Bu belirtiler seni tüketir, ama yine de kopamazsın. Çünkü bilinçaltında derinlerde bir ses hep şunu fısıldar:
👉 “Eğer çok verirsem, belki kalır.”
Kaygılı bağlanmanın en zor tarafı, kalbinde bitmeyen dalgalardır.
Aslında bu tepkilerin kaynağı, değersizlik ve güvensizlik duygusudur.
Kendi içindeki bu boşluğu fark etmeden, partnerin ilgisiyle doldurmaya çalışırsın.
Kaygılı bağlanan kadın ilişkilerinde genellikle:
Ve en sonunda kendini, hep aynı döngünün içinde bulur:
Yanlış seçimler → ilgi dilenen bir ilişki → hayal kırıklığı.
Kaygılı bağlanma, bugünkü ilişkilerde ortaya çıkan bir durum gibi görünse de kökleri çok daha derindedir.
Çocuklukta yeterince görülmemek, sevilmenin koşullu hissettirilmesi ya da yalnız bırakılmak, zihinde şu inancı yazar:
👉 “Sevilmek için daha çok çabalamalıyım.”
Ve işte bu inanç, yetişkinlikte aynı kalıbı tekrar tekrar yaşatır.
Ne kadar çok verirsen, o kadar kalacağını sanırsın. Oysa sen daha çok verdikçe, ilişkiler hep senden kaçar.
Kaygılı bağlanmanın altında en çok değersizlik, güvensizlik ve terk edilme korkusu vardır.
Bir çocuk, annesinden ya da babasından yeterli şefkati, ilgiyi ve güveni göremediğinde, beyninde kalıcı bir iz oluşur:
“Ya beni bırakırlarsa?”
Bu duygu yıllar sonra partnerine yönelir. En küçük mesafe, çocuklukta hissettiğin o terk edilme acısını yeniden tetikler.
Bugün aynı ilişkileri tekrar tekrar yaşıyor olmanın nedeni tesadüf değil.
Çünkü bilinçaltın sana tanıdık olanı seçtirir.
Aslında bu seçimler, bilinçaltının “yarım kalan hikâyeni tamamlama” çabasıdır.
Ama sonuç hep aynı olur: Terk edilme, hayal kırıklığı ve değersizlik.
Kaygılı bağlanmayı dönüştürmenin ilk adımı, aslında yanlış kişileri bırakmak değil…
👉 Seni oraya çeken duygunu bulmak.
Çünkü mesele “yanlış adamlar” değil; bilinçaltında hâlâ taşıdığın değersizlik, yalnız kalma ya da terk edilme korkusu.
Bu duygular dönüştürülmeden, hikâye isimler değişse de hep aynı kalır.
Kaygılı bağlanmayı düzeltmek için önce kendi içindeki küçük kızla yüzleşmelisin.
Çünkü bir çocuk gibi sevilmeye muhtaç hisseden yanın şifalanmadıkça, hiçbir ilişki sana güven vermez.
Kendi hikâyeni fark etmek, zinciri kırmanın yarısıdır.
Partnerinin davranışını kişisel algılamak yerine, “Benim hangi korkumu tetikledi?” diye sorabilmek…
İşte bu soruyla birlikte kontrol artık sende olur.
Bilinçaltındaki olumsuz duyguları tek başına dönüştürmek çoğu zaman kolay değildir.
İşte bu yüzden biz, kadınların yıllardır taşıdığı değersizlik, güvensizlik, terk edilme korkusu gibi kalıpları şifalandırmaları için özel programlar hazırladık.
Çünkü kaygılı bağlanmayı dönüştürmek sadece bir ilişkiyi kurtarmak değil, kendi iç huzurunu yeniden kazanmak demektir.
Evet, duygusal köklerini dönüştürdüğünde kalıcı olarak değişebilir.
Kesinlikle. Çünkü mesele partnerin değil, senin bilinçaltı kodların.
Artık ilişkilerinde sürekli kaybetme korkusu yaşamaz, huzurlu ve derin bağlar kurmaya başlarsın.
Gülhan Toktay’ın kaleminden en çok okunan yazılar.